Skip to main content

Posts

Entelektüel despotizmi

Orhan PAMUK (Bu yazı ilk olarak 05.01.2015 tarihinde İleri Haber'de yayımlanmıştır.) Yazarlar: Ercan AKKAYA - Murat YILAN Geçtiğimiz Aralık ayı Boğaziçi Üniversitesi, bünyesinde kurulan Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi ve merkezin açılışına Orhan Pamuk’un konuşmacı olarak davet edilmesi vesilesiyle bir hayli hareketli günler yaşadı. Aslına bakılırsa, Gündüz Vassaf’ın yönetim kurulundan istifa etmesi ve istifanın gerekçelerinin düşündürdükleriyle bir şekilde noktalandığını düşündüğümüz tartışmanın birkaç gün önce diken.com.tr’de yayımlanan bir yazıyı okuduğumuzda henüz kapanmamış olduğunu fark ettik. Haliyle bu konuda birkaç kelam etmemiz gerektiğini düşündük. Yazı “Popülist Sol Nefretin Müphem Nesnesi: Entelektüel”* ismini taşıyor ve Boğaziçi Üniversitesi’nden biri sosyolog, diğeri siyaset bilimci iki akademisyenin imzasını taşıyor. Akademik camiada Türkiye tarihinin ve güncelliğinin analizinde hegemonik bakış açısı olan devlet/toplum ikili...

Zeki Demirkubuz'un yeni filmi Bulantı üzerine: Bu bir film eleştiri yazısı değildir!

Bulantı , Zeki DEMİRKUBUZ, 2015 (Bu yazı ilk olarak 02.10.2015 tarihinde İleri Haber'de yayımlanmıştır.) Zeki Demirkubuz’un, düşük bütçeyle ve fon desteği olmaksızın hayat verdiği “Bulantı” filmi bugün vizyona girdi. Başka Sinema’nın düzenlediği ön gösterim sayesinde filmi Çarşamba günü Boğaziçi Üniversitesi Sinema Salonu SineBU’da izleme fırsatım oldu. Muhakkak üzerine konuşulması gereken bir film olduğunu düşündüğümden bu yazıyı yazdım. Fakat bu bir film eleştirisi yazısı değil. Şayet bu bir film eleştirisi olsaydı, filmin beğendiğim ve beğenmediğim yerlerini sıralar ama bu düşüncelerimi desteklemeye tenezzül etmezdim. Ara ara yönetmene hakaret eder, Zeki Demirkubuz’un film yapmayı bırakmasını salık verirdim. İzlediğim iki üç filmle “Bulantı” arasında benzerlikler ve ilişkiler kurardım. En sonunda da kendime eleştirmen dememe rağmen toplumun azımsanmayacak bir kesiminde görülen bir hastalığın pençesine benim de yakalandığımı açık eder; yani kurmaca ...

Katarsis ve Eleştirel Sinema

Aristotle’ın Poetica’sında detaylandırdığı ve antik Yunan eserlerinden bugünün Holywood’una, hikaye anlatımında karşımıza çıkan katarsis ( κάθαρσις ) kavramının temel işlevini şöyle özetleyebiliriz; seyirci hikayenin ana karakteriyle kendi kaderini ortaklaştırır ve bu sayede hikayeyi bitirdiğinde korku ve acıma duygularından arınır. Sinemanın kitlelere etkisi düşünüldüğünde buna politik ve sanatsal eleştiri getirenler, katarsisin seyirciyi aslında toplumsal değişimlerde önemli tetikleyici rolü olan öfkeden de arındırdığı için katarsis-sinema ilişkisine mesafeli yaklaşmışlardır. Ben burada iki cümleyle mevzunun geçmişini vermeye çalışıyorum, daha detaylı bilgi her yerde var artık bu tartışmalarla alakalı. Benim bu tartışmaya getireceğim öneri ise şu; hikaye ile (film için konuşursak) izleyici arasındaki özdeşleşme ve sonrasında korku ve acıma duygularından arınma ilişkisi farklı ve toplumsal değişime katkı sunacak şekilde kurulabilir. Her ne kadar Aristotle, korku (fear) ve acıma ...

Etiler'in Vatan'ı varsa Halk'ın Komisyonları Var

Vatan bilgisayar açılmış Etiler’e. Her üründe yüzde otuz indirim var diye de bangır bangır afişler. Gri bir sabahın 9’unda önünden otobüsle geçerken reklam kıt’aları önünde sıra sıra dizilmiş. Göbekli bir elinde sigara, diğer eliyle onun gözünde insan değil ‘ayaklı pano’ arkadaşlara direktifler verip tek sıra haline sokmaya çalışıyordu. Büyüyen hizmet sektörünün genç komandoları, Vatan’a hizmet için Etiler’in asfalt dağlarındaki ulvi görevlerine başlamak üzerelerdi. Yüzde otuz indirim mi? Yani bin yüz tl’lik akıllı telefon dünyasına adım atma maliyeti yedi yüz yetmiş tl’ye mi inmişti? Alsaymışım ya o zaman? Hizmet neferlerine dert yanmayı sonraya bırakırım. Ya da smartfonumla onlara dair bir tweet atar, duyarlılığımı gösteririm. Ama şimdi smartfon almam lazım. Başka şey düşünemem. Madem indirim var. Kız arkadaşımla gittim ertesi gün Vatan’a. Alacağımız telefona yöneldim direk. Ve abartmıyorum, biz girerken sabahın o saatinde –öğleden sonra işimiz vardı da sabah sabah koşturduk hemen al...

Hunger Games: Anakronik Amerikan Devrimi

Görseller “The Hunger Games: Catching Fire” (2013) filminden alınmıştır. İlk filmde anlamamıştım ama dün Hunger Games'in ikincisini izlediğimde her şey yerli yerine oturdu. Beni neyin rahatsız ettiğini de buldum nihayet. Filmde baskı rejimi ve ekonomik eşitsizlik yüzünden baskılanan çoğunluklar (district'ler ki toplamda 13 tanelermiş), ve bunları zorba bir rejimin baskılama ve hegemonya kurma mekanizmalarıyla yönetilmesi durumu ana omurgayı oluşturan karşıtlık. Filmin tasvir ettiği başkent yönetimiyle, bugünkü eşitsiz kapitalist, Amerikan önderliğinde yürüyen hegemonik sistemle ya da modern devletin baskı mekanizmalarıyla paralellik kurup kurmayacağını beklerken (bazı yerlerde bu benzerliği kuruyor: mesela medya'nın manipülatif gücü); film Başkent'i (yani devrimi yapacak halk kitlelerinin hedef tahtasındaki kötü ve yıkılması gereken gücü, düzeni, yapıyı) bugünkü düzenle değil Roma dönemiyle ve İngiliz İmparatorluğu'nun Victoryen dönemiyle paralel tuttuğunu ...